Ahmet Şahidov Kıbrıs gazetesine konuştu: “Türkçenin bir dünya dili olmasına daha çok var”

shahidovKIBRIS’a konuşan Azerbaycanlı genc şair ve yazar Ahmet Şahidov, Türk halklarının sempozyumlarda dile getirdiği bir hedefe dikkat çekerek, bu konuda gerçekçi olunmasını istedi.
Azerbaycanlı genç şair ve yazar Ahmet Şahidov, Pamukkale Üniversitesi’nde düzenlenen “V. Uluslararası Dünya Dili Türkçe” sempozyumunda Türkçenin dünya dili olması yönündeki istemlere dikkat çekerek, bunun çok gerçekçi olmadığını söyledi.
Türkçenin bir dünya dili olmasına daha çok zaman olduğunu ifade eden Şahidov, buna hem Türklerin hem de Türk dilinin hazır olmadığını belirtti. Ahmet Şahidov, bugün dünyada egemen diller bulunduğunu, bu dillerde 100 milyonlarca, hatta milyarlarca insan konuştuğunu ifade ederek, “Bunlar İngilizce, Rusça, Çince, Arapça dilleridir. Bugün dünyada 300 milyon Türk kökenli insan var. Türk dili eski, zengin ve büyüleyici bir dildir. Bu dilin tüm dünyada tek iletişim dili olarak kabul edilmesi biz Türklerin büyük zaferi olur ama realiteler bunun aksini söylüyor” dedi. Şahidov, Türkiye, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs, Güney Azerbaycan, Xakasiya ve Türkmenistan Türklerinin birbirini anlayabildiğini ancak alfabelerinin farklı olduğunu ifade etti.
Diğer Türk toplulukları ve halklarının ise genellikle birbirini anlayamadığına dikkat çeken Şahidov, “Nasıl olabilir ki? Henüz kendi aralarında tek dil tayin edemeyen 300 milyonluk bir millet 7 milyarlık yerküresinde tek dil olmaya nasıl iddialı olabilir? Tüm dünyada konuşulan İngilizce, Arapça ve Rusça dillerinin mensup olduğu milletlerin bütün temsilcileri kendi dilinde konuşur, diğer halkları da kendi dillerinde konuşmaya zorluyorlar. Biz Türkler ise toplu aynı dili konuşamıyoruz” diye konuştu.
Şair ve yazarların ne kadar fakir olursa, o kadar üretken olabileceğini iddia eden Ahmet Şahidov, para içinde yüzen kalemlerin değil, halden anlayan mütevazı kalemlerin daha güzel ve dünya geneline çıkabilecek eserler ortaya koyabileceğini söyledi.
Bir Kıbrıs aşığı olan Ahmet Şahidov, ülkesi eserleri ve Kuzey Kıbrıs ile ilgili düşünceleri KIBRIS’a anlattı.

SORU: Ahmet Şahidov kendinizi tanıtır mısınız?
ŞAHİDOV: Ahmet Şahidov bir şair, yazar ve akademisyen olarak, Kuzey Kıbrıs’ı kendi vatanı olarak sayıyor. Ben hep söyledim, Azerbaycan benim büyüyüp boya başa vardığım vatanım, Türkiye ikinci vatanım, Kuzey Kıbrıs ise üçüncü vatanım. Hiçbirini birbirinden ayırmıyor ve aynı derecede seviyorum. Kuzey Kıbrıs’ta defalarca oldum, tüm şehirlerini gezdim, tarihini, coğrafyasını, siyasetini biliyorum. Rahmetli Rauf Denktaş’la görüşmek ve elini sıkmak şerefine nail oldum.

SORU: Bugün yazar ve şair yeteri kadardır. Neden okuyucu Ahmed Şahidov’u okumalıdır?
ŞAHİDOV: Bugün şair ve yazarların çoğunluğu aslında okuyucunun doğru seçim yapmasına yardımcı olur. Okuyucu tamamını gözden geçirir, iyiyi kötüden ayırır ve kendine, kendi ruhuna uygun olan birisini seçer. Benim de kendime ve sözüme aşık olan okurlarım var ve hepsini değerlendiriyorum. Ben eserlerimde, şiirlerimde ve romanlarımda sahte şeyler yazmıyorum, yaşadıklarımı, görüp-duyduklarımı kaleme alıyorum ve istiyorum ki, okurlarım gerçek olan şeyleri okusunlar benim eserlerimde. Sanırım, okuyucular da gerçek olan eserleri okumalı ve sevmelidirler.

SORU: Azerbaycan’da daha çok gündemde olan gençlerden birisiniz. Hem sosyal, hem de eğitim faaliyeti ile meşgulsünüz. Yazdığınız yazılarda daha çok ne demeye çalışıyorsunuz? Hedef kitleniz daha çok kimlerdir?
ŞAHİDOV: Azerbaycan gerçeklerini tüm dünyaya yaymaya çalışıyorum, dış ziyaretlerimde uluslararası bilimsel konferans ve sempozyumlara her zaman ülkemin karşılaştığı sorunlardan, Dağlık Karabağ’dan konuşmuş ve dünyanın dikkatini bu konulara çekmeye çalıştım. Yazılarım, eserlerim ve genellikle söylediğim sözler de Azerbaycan, Türk dünyasıyla, Büyük Turanla ilgilidir. Dünyaya yayılmış 300 milyonluk Türk insanını birliğe, bütünlüğe ve mücadeleye seslenmeye çalışıyorum. Hedefim de budur zaten, birlik, kardeşlik ve Büyük Turan!

SORU: Geçen ayın oranına göre, Azerbaycan’da en çok satılan kitaplar arasına giren “Sevdiğim Kadın”ın yazarı olarak, çağdaş Azerbaycan edebiyatının durumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?
ŞAHİDOV: Azerbaycan edebiyatının bugünkü durumu hakkında konuşursak, açıkça söyleyebilirim ki, bugün Azerbaycan edebiyatında asıl demokrasi ve ifade özgürlüğü hüküm sürüyor. Yeni- yeni genç şair ve yazarlarımız yetişmekte, istedikleri konuda yazıp yaratmaktadırlar. İşte bu, demokrasinin sonucudur ki, yazarlarımız arasında asıl rekabet şahit olunmaktadır. Ben de çok seviniyorum ki, bu tür amansız rekabet koşulları içinde benim geçen yılın kasım ayında yayımlanan “Sevdiğim Kadın” romanım satışa çıktığı ilk anlardan artık satış rekorlarını kırmıştır.

SORU: Birçok yazar ve şairler kitaplarının satışından hoşnutsuzluk ediyorlar. Neden Azerbaycan gençliği kitap okumuyor?
ŞAHİDOV: Biliyorsunuz, bu, sadece Azerbaycan’da değil, bütün dünyada böyledir. Elektronik medya tüm dünyada üstün konumlara sahiptir. Böyle bir ortamda kitapların satışının azalması anlaşılırdır. Ama yine de sizin fikrinize katılıyorum, bugün Azerbaycan kitap pazarında kitap okuyan gençlerimiz örneğin Türkiye ile karşılaştırıldığında azdır. Zamanla bu da çözüm bulacaktır diye düşünüyorum. Hem de tebliğinden çok şey bağlıdır. Ben kendi kişisel sitemde, ayrıca internet sitelerinde, gazetelerde romanımı ve diğer kitaplarımı yoğun tebliğ ediyorum, görüşlerimde, ziyaretlerimde kitaplarımın tanıtım gecelerini geçiriyorum ve sonuçta kitaplarım daha çok satılıyor. Ben şahsen kendi kitaplarımın satış seviyesinden hayli memnunum.

SORU: Belki okuyucular istedikleri kitabı, onların çıkarlarını kapsayacak eseri bulamıyorlar?
ŞAHİDOV: Olabilir… Dindar, ateist, sosyal-siyasi aktivist olan, hatta sokak kültürünü tebliğ eden gençlerimiz de var ki, onlar da kendi işine uygun edebiyat aramaktadırlar. Yazarlarımız da yazdıkları eserlerde tüm tabakaların ihtiyaçları olan eserler ortaya koymaya çalışmalı ve böylece bütün kitlenin dikkatini çekmeye çalışmalıdır. Ben eminim ki, her bir insanın okumak istediği bir kitap var, sadece o kitabı ortaya koymak gerekir.

SORU: “Facebook”ta Azerbaycanlı gençlerin statüsüne göz alındığında “Genç bilime gelmesin diye yaşlı nesil elinden geleni yapıyor. Biz bundan çok sıkıntı çekiyoruz” gibi cümlelere rastlanmaktadır. Sizce bu durum ne zamana kadar devam edecek?
ŞAHİDOV: Ağrılı bir noktaya değindiniz. Böyle durumlarla ben de karşılaşmıştım. Sadece bilimde değil, hayatın tüm alanlarında bu tür rekabet var ama bu rekabeti yaşlı nesillerden görünce, kendisi de sivil sağlıklı yöntemlerle edildiğinde bir genç olarak perişan olursun. Yaşlı nesil kendi gençliğini Sovyet döneminde geçirip, o zamanlar sansür asıp-kesiyordu ama şimdi demokrasidir, yeteneği, kabiliyeti ve hevesi, ilgisi olan gençler kısa zaman içinde ileri gidebiliyor. Bunu ne yazık ki, yaşlı nesil hazmedemiyor ve her bir aşama için belli bir yaş sınırının olması gibi gülünç bir fikir seslendiriyor. Örneğin, felsefe doktoru olmak için 35 yaşında, doktora olmak için ise 45-50 yaşların normal olduğunu söylüyorlar. Ben buna kesin itirazımı sunuyorum. Ben kendim 26 yaşında felsefe doktoru oldum, inşallah 33-35 yaşında da doktora olmak için elimden geleni yapıyorum ama bütün aydınlarımız bu tür düşünmüyor. Örneğin, benim uzun süre eğitim aldığım Bakü Slavyan Üniversitesi Rektörü, akademik Kemal Abdullayev hep gençlere kaygısı ile akılda kalmış ve benim de bilime gelmemde çok emeği geçmiştir.

SORU: Azerbaycan edebiyatında sorunlardan biri de yazarların elde ettiği gelirlerinden memnun olmamasıdır. Onlar düşünüyorlar ki, sadece kitap yazmakla geçinmek mümkün değil. Katılıyor musunuz?
ŞAHİDOV: Biliyorsunuz, yazar yazdığı eserlerden, kitaplardan para kazanmalıdır. Ben buna katılıyorum. Ama benim de bu konuda farklı bir düşüncem var. Bence, şair ve yazar ne kadar fakir olursa, bir o kadar iyidir. Belki bu cümleye göre, beni kınayanlar bulunacak ama düşünüyorum ki, kalem adamı gerek ihtiyaç olsun ki, daha güzel ve dünya geneline çıkabilecek eserler ortaya koyabilsin. Çünkü, aşktan nakam olanlar muhabbet hakkında inanılmaz güzel eserler yaratıyor, ihtiyaç içinde olan şairler mal konusunda çok muhteşem eserler yazıyorlar ama yine de inanıyorum ki, devlet ve toplum kendi şairini, yazarını yaşatmalıdır. Ek ücret, ek ödüller tahsis edilmeli ve genç yazarlara teşvik verilmelidir.

SORU: Peki siz, yazdığınız kitaplardan gelir elde edebiliyor musunuz?
ŞAHİDOV: Ben en büyük geliri kasım ayında satışa çıkmış “Sevdiğim Kadın” romanından elde ettim. Demek olar ki, piyasaya sürülen kitaplarım 70-80 oranında satıldı. Bu da benim için çok büyük başarıdır. Fakat ben bununla yetinmek düşüncesinde değilim. Yeni eserler, kitaplar yazmak istiyorum ve eserlerimin boyutları Azerbaycan’ın dışında, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ı da kapsayacak. Aynı eserlerden daha fazla gelir elde etmeyi düşünüyorum ama temel amacım gelir yok, daha fazla okuyucu kitlesi toplamaktır.

SORU: Şairin şiiri yeşil bir yaprağa benzemeli ve her zaman yeşil kalmalıdır. Şiirlerinizin ne zamansa solacağı sizi hevesten düşürebilir mi? Genellikle böyle bir halden korkuyor musunuz?
ŞAHİDOV: Hayatta en çok korktuğum şey unutulmaktır. Bir yazar için en korkunç an onun yazdığı eserlerin okunmaması, hakkında danışılmaması ve yazarın akıldan çıkmasıdır. Henüz, böyle bir sorunum yok. İnşallah, Allah’ın yardımı ile her zaman ilgi odağı olurum.

SORU: Ünlü yazar Gabriel Garcia Markes der ki; “Bugün herhangi bir şiirin büyük tirajla yayını veya çeşitli dillere çevirisi hâlâ şart değildir. Önemlisi şudur ki, kitap bir nesilden diğer nesle geçe bilsin.” O, bunu literatürde kalmak ile ilişkilendirirdi. Sizin kitap da en çok satanlar arasına girdi. Sizce, Ahmet Şahidov’un yazdığı kitaplar nesilden nesle geçecek mi? Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
ŞAHİDOV: Vallahi, henüz o konuda düşünmedim. Bir sonraki nesillere geçecek eserler yazdığımı düşünmüyorum. Henüz o düzeyde yazdığım kanaatinde değilim ama ileride gelecek nesiller tarafından severek okunacak eserler yaratmayı düşünüyorum.

SORU: Bu yakında Pamukkale Üniversitesi’nde düzenlenen “V. Uluslararası Dünya Dili Türkçe” sempozyumunda katılmıştınız. Sempozyumda konuşma sırasında “Dünya diline iddia etmektense, ortak Türk dilini tespit edelim” öneriniz tepki gördü. Siz Türk dilinin dünya dili ilan edilmesinin henüz erken olduğunu ve bunun için zemin yetişmediğini söylediniz. Peki bunun için ne yapılmalıdır?
ŞAHİDOV: Pamukkale Üniversitesi’nde düzenlenen uluslararası konferansta konuşma yapanların konuşmasını dikkatle dinledim, çok güzel fikirler vardı. Bir Türk olarak sevindim ki, dilimizin dünya dili olması arzusu ve niyeti var ama gelin bakalım, dilimiz buna hazır mı? Biz Türkler buna hazır mıyız? Bugün dünyada egemen diller mevcuttur ki, bu dillerde 100 milyonlarca, hatta milyarlarca insan konuşuyor. Bunlar İngilizce, Rusça, Çince, Arapça dilleridir. Bugün dünyada 300 milyon Türk kökenli insan var. Türk dili eski, zengin ve büyüleyici bir dildir. Bu dilin tüm dünyada tek iletişim dili olarak kabul edilmesi biz Türklerin büyük zaferi olur ama realiteler bunun aksini söylüyor. Dünyadaki 300 milyon Türk’ün hepsi birbiri ile birim konuş bilir mi? Tabii ki, hayır. Türkiye, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs, Güney Azerbaycan, Xakasiya ve Türkmenistan Türkleri birbirini anlayabilir de, amma alfabeleri farklıdır… Diğer Türk toplulukları ve halkları ise genellikle birbirini anlayamıyor. Burası Sibirya Türkleri, Tataristan, Başkurdistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Kırım Tatarları, Çin Uygurları ve bu gibi onlarca Türk toplulukları içerir. Nasıl olabilir ki, henüz kendi aralarında tek dil tayin edemeyen 300 milyonluk bir millet 7 milyarlık yerküresinde tek dil olmaya iddialıdır? Tüm dünyada konuşulan İngilizce, Arapça ve Rusça dillerinin mensup olduğu milletlerin bütün temsilcileri kendi dilinde konuşur, diğer halkları da kendi dillerinde konuşmaya zorluyorlar. Biz Türkler ise toplu aynı dili konuşamıyoruz.
Bu nedenle konferansta söyledim ki, Türkçenin bir dünya dili olmasına daha çok var. Bu kadar olan süreçleri çözmeden bu iddiaya düşmek şimdiden hezimetle barışmak anlamına gelir. Biz ilk önce kendi aramızda, yani 300 milyon insanımızın aynı dili konuşabilmesi yönünde faaliyet göstermeli ve ortak Türk dilini tayin etmeliyiz. Bugün bazı âlimler öneriyorlar ki, dünyadaki bütün Türk halklarının dillerinden belli kelimeleri ve ifadeleri bir araya getirerek ortak Türk dili yaratalım. Bence, bu, çözüm değil. Ben ise öneriyorum ki, Türkiye Türkçesi ortak Türk dili ilan edilsin ve diğer Türk halkları ve toplumları da bu dil etrafında temerküzleşsin. Öncelikle, ona göre, Türkiye nüfus sayısına, siyasi-ekonomik gücüne ve dünyadaki konumuna göre daha güçlüdür. “Azınlık çoğunluğa tabidir” prensibi ile diğer halklar da Türkiye Türkçesine uygunlaştırılmalıdır. Bu süreçte Türkiye, Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs, Xakasiya artık hazırdır. Çünkü bu ülkelerde konuşulan Türk dili çok benzerdir ve sıradan vatandaşlar birbirini kolaylıkla anlamaktadırlar. Diğer Türk halklarını Türkiye Türkçesi etrafında toplamak gerekir, bunun için öncelikle birim alfabe sistemi oluşturulmalı ve tüm aktivite de bu yönde devam ettirilmelidir.

SORU: Bildiğim kadarıyla, bu sizin kardeş ülkeye dördüncü ziyaretiniz. Bu seferki ziyaretinizin amacı nedir?
ŞAHİDOV: Ben Kuzey Kıbrıs’ı defalarca ziyaret ettim. Her seferinde bilimsel konferanslara, sempozyumlara katıldım. Bu seferki ziyarette ise öncelikle KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile görüşmek ve kitabımın tanıtımını gerçekleştirmek idi. Kuzey Kıbrıs’a ziyaretim Azerbaycan-Kıbrıs Dostluk Cemiyeti Başkanı Orhan Hasanoğlu’nun daveti ile gerçekleşmiştir. Çok verimli bir ziyaret olduğunu düşünüyorum. Daha sonra “Azerbaycan – geçmişten geleceğe” isimli bir panelde yer aldım ve diasporumuzun gelişimi ile ilgili değerli fikirleri duydum.

SORU: Ziyaret zamanı KKTC`nin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile görüştünüz. İlginçtir, görüşün konusu ne oldu?
ŞAHİDOV: KKTC başkanı ile görüşmemiz benim girişimciliğimle yapıldı. Sağ olsun ki, Sayın Eroğlu benim davetimi yere düşürmedi ve beni kabul etti. Görüşme sırasında iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi, Kuzey Kıbrıs’ın Azerbaycan’da propagandasının daha da güçlendirilmesi ve bu işte edebiyatçıların, yazarların hangi işler görebileceğini konuştuk. Teklif ettim ki, yazarlarımız kendi eserlerinde her iki ülkenin tarihini, kültürünü ve politikasını tarif etsin ve bu eserler her iki ülkede yaygınlaşsın. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu bu teklifimi yüksek değerlendirdi ve bu çalışmada gençlerin üzerine büyük sorumluluğun düştüğünü söyledi. Ben ilk defa olarak, sayın Eroğlu’na yeni romanım hakkında bilgi verdim. Yeni romanım Kuzey Kıbrıs’a eğitim almak için gelen bir Azerbaycanlı genç ile ilgilidir. Eğitimini tamamladıktan sonra Kuzey Kıbrıs’ta kalan, adada aktif sosyal faaliyetlerde bulunan Azerbaycanlı genç daha sonra aktif siyasete katıldı ve KKTC’nin milletvekili seçildi. Gelecekte Kuzey Kıbrıs’ı yönetecek bu Azerbaycanlı Kıbrıs’ın birleştirilmesi yönünde tarihi başarılara imza atmış oluyor. İnşallah, yaz aylarında hazır olacak bu romanımı Türkçeye çevirip Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta yaymayı düşünüyorum.

SORU: Son olarak bu ülke ve adanın insanları hakkında görüşlerinizi de bilmek ilginç olur. Burada sizi daha çok ne çekti?
ŞAHİDOV: Ben Kuzey Kıbrıs’a aşık oldum, çok seviyorum bu ülkeyi. Hem doğası, hem insanları, hem de misafirperverliği çok çekiyor beni kendine. Tatlı şiveleri, güler yüzleri, hoş davranışları var Kıbrıs cemaatinin. İnşallah, gelecekte Kuzey Kıbrıs’la ilgili pek çok planım var. Bir süre KKTC’de kalıp eğitiminde yer olmak planlarım da var.

Cafer MENSİMİ

http://www.kibrisgazetesi.com/popup.php/cat/2/news/167229/PageName/Ic_Haberler

kibris_gazetesi_musahibe

Facebook Comments